Atasözleri Ve Anlamları

Atasözleri Ve Anlamları

  • 01 Ocak 2021 16:38
  • Son Güncelleme: 22 Ekim 2021 13:00

Atasözleri ve Anlamları: En Güzel Deyimler ve Çok Kullanılan Atasözü Örnekleri

Geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden yararlanarak kısa ve özlü öğütler veren, toplum tarafından benimsenerek ortak olarak kullanılan kalıplaşmış sözlere atasözü denir. 


Atalarımız yaşadıklarından yola çıkarak birçok özlü sözler etmiş. Bu sözlerin her birinin bir anlamı ve verdiği ders var. Atasözleri ve deyimler çoğunlukla gerçek anlamları yerine mecazlı bir mana kazanarak aktarılmıştır. En güzel, kısa, uzun atasözleri ve anlamlarını sizler için derledik. İşte atasözü ve anlamları dendiğinde ilk akla gelen ünlü atasözlerinden bazıları…

Abanın kadri yağmurda bilinir.
Bir şeyin gerçek değeri, ancak ona çok gerekseme duyulduğu zaman iyi anlaşılır.

Aba vakti yaba, yaba vakti aba (Kürklü orak vaktinde, orağı kürk vaktinde.)
Kişi, kendisine gerek olan şeyleri vaktinden önce ve ucuz olduğu zaman satın almalıdır. Yazın aba, kışın yaba satın almak gibi.

Abada "kar yağıyor" demişler,"titremeye hazırım (durmuşum)"demiş.
Varlıklar için bir sıkıntı söz konusu olan durum, yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşamakta olan kişi için kaygı verecek ve sıkıntı içinde yaşamakta olan kişi için kaygı verecek bir şey değildir. O, bu yaşantıya alışıktır.

Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.
Görmemiş kişi, rastlantı olarak layık olmadığı bir duruma kavuşsa bu durum kendisinin hakkı imiş gibi aptalca böbürlenir.

Abdal düğününden, çocuk oyunda usanmaz.
Bir kimse sevdiği işi döne döne ve uzun süre yapmaktan bıkmaz.

Abdalın dostluğu köy görününceye kadar.
Çıkarı dolayısıyla size yakınlık gösteren kişi, işini yürütecek başka yollar bulunca sizinle ilgisini keser.

Abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır (yolda olur).
Çıkarcı kimsenin arkadaşlığı işi bitinceye kadardır.

Abdalın yağı çok olursa gah borusuna çalar, gah gerisine (Çobanın yağı çok olursa çarığına sürer).
Varlıklı, ama akılsız ve hesapsız kişi, malını gereksiz yerlere harcar, telef eder.

 

Aça dokuz yorgan örtmüşler, yine uyuyamamış.
Aç olan kimse, ne türlü rahatlık sağlanırsa sağlansın, dinlendirilemez; uyuyamaz. Bir gerekseme içinde bulunan kimse, ancak onun giderilmesiyle rahata kavuşturulabilir.

Acar tazı çullu da belli olur, çulsuz da.
Değerli kişi, gösterişi, giyim kuşamı olmasa da değerinden bir şey yitirmez; nerede olsa tanınır.

Acele ile menzil alınmaz.
Acele etmekle daha çabuk sonuç alınır sanılmamalıdır.

Acele işe şeytan karışır.
İvilerek yapılan iş yanlış, bozuk olur.

Acele yürüyen yolda kalır.
İş yaparken iven şaşırır, işini sona erdirmez.

Baba eder, oğul öder.
Babanın yaptığı kötü bir işin sıkıntısını oğlunun çekebilir.

Baba koruk yer, oğlunun dişi kamaşır.
Babanın yaptığı kötü işin sıkıntısını çocuk çeker

Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana.
Baba malına güvenip kazanç yolunu tutmamak çok yanlıştır. Baba malının değeri pek bilinmediği gibi hazır mal da çabuk biter.

Babamın (anamın) öleceğini bilseydim, kulağı dolu darıya satardım.
İnsan en değerli bir malının karşılıksız olarak elinden gideceğini, kaybedeceğini bilebilse, onu yok denilecek kadar az para ile satmak ister.

Babanın sanatı oğla mirastır.
Çocuk daha küçük yaşta ister istemez babasının sanatı ile ilgilenir.

Baba oğluna bir bağ bağışlamış, oğul babayı bir salkım üzüm vermemiş

Çabalama ile çarık yırtılır.
Olmayacak işi zorla yapmaya çalışan zarara uğrar.

Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme.
Kişi, çağrıldığı yere gitmelidir. Bu en azından bir nezaket gereğidir; ödev de olabilir. Çağrılmadığı yere gitmemelidir. Gitmek, yüzsüzlük ve arsızlık olur.

Çağrılmayan yere çörekçi ile börekçi gider.
Çağrılmadığın yere gitme. Sen çörekçi yada börekçi misin ki satış yapacakmış gibi şu kapıya, bu kapıya çağrılmadan gidesin?

Çalışanın yatanda hakkı vardır.
Çünkü çalışmayan, çalışanın kazancını yiyor.

 

Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.
Kimseye kötülük yapma. Yoksa aynı kötülüğü onlar da sana yaparlar.

Çam ağacından ağıl olmaz, el çocuğundan oğul olmaz.
Her şeyin değeri vardır; yapacağı iş, kullanılacağı yer ayrıdır. Bir şeyin yerine, ona benziyor diye başka bir şey konulamaz.

Çam sakızı, çoban armağanı.
Varlıksız kimsenin armağanı küçük birşey olur. Hediyede çokluk ve değerden önce içtenliğe bakılmalıdır.

Çanağa ne doğrarsan kaşığında o çıkar.
Kişi, kendisi için önceden ne gibi hazırlıklar yapmışsa elleri de onun veriminden yararlanır.

Çanakta balın olsun, Yemen'den arı gelir.
Güzel malı olan kimse, müşteri bulma kaygısı çekmez. Reklam yapmasa bile en uzak yerlerden istekliler çıkar.

Çaputluya çalı düşman.
İyi giyimlilerin giysilerinden kaza eksik olmaz.
Yoksullar varlıklarından bir şeyler koparmaya çalışırlar.

Çarık çarıkla, sarık sarıkla.
Kişi kendi düzeyindeki kimselerle arkadaş olur.

Çarşı iti ev (koyun) beklemez.
Başıboş gezmeye alışanlar, disiplinli iş yapmaya gelemezler.

Çatal kazık yere batmaz.
Birden çok kimsenin söz sahibi olduğu iş yürümez.

Davulun sesi uzaktan hoş gelir.
İçindekilere hiç tat vermeyen, onları rahatsız eden kimi işler vardır ki uzakta olanlara kolay, hoş ve sevimli gelir. Ne zaman ki işin içine girerler, işte o zaman gerçeği görüp yanıldıklarını anlarlar.

Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan.
Birlikte iş görmek, birlikte yolculuk etmek, birlikte yaşamak isteyen karı-koca gibi insanlar arasında öncelikle bir uyumun olması şarttır. Bu uyum da karşılıklı saygı ve sevgi temeline dayanır. Tek taraflı sevgi ve saygı uyumu sağlamaya yetmez, ortada düzen diye bir şey kalmaz, kurulan beraberlikten de hayır gelmez.

Deli deliden hoşlanır, imam ölüden.
Kişiler, her bakımdan (mevki, yaş, fikir, duygu, eğitim v.b.) kendilerine benzeyen, uygun olan ya da yarar yağlayabilecekleri kimse ve şeylerden hoşlanıp onlara yaklaşırlar.

Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane.
Her canlı gibi insan da yaşar ve ölür. Her insanın da Yüce Allah tarafından takdir edilmiş bir ömrü vardır. İnsan bunu ne uzatabilir ne de kısaltabilir. Ecel saati gelen kimse bir nedenle ölür. Ancak ölüm nedeni olarak gösterilen hastalık, kaza gibi bir şeyler aslında bir bahanedir. Asıl neden kişinin kendisine takdir edilen yaşam süresinin dolmasıdır.

Eceli gelen köpek cami duvarına işer.
Tutum ve davranışlarıyla herkesin nefretini kazanmış, büyük bir cezayı hak etmiş ve çaresiz kalmış kimse, şaşkınlığa düşer; sanki hak ettiği cezanın biran önce uygulanmasını ister gibi daha büyük suçlar işler; kendisini yargılayacak kimselere çatar, onları kötüler, öfkelerini üzerine çeker. Bütün bu hareketleri onu kötü bir sona ulaştırır.

Eden bulur, inleyen ölür.
Bir durumun nasıl sonuçlanacağı olayın gidişatından bellidir. Birilerine kötülük yapmayı kural edinenler, yaptıkları kötülüğün cezasını eninde sonunda görürler; bu dünyada olmasa bile öbür dünyada. Öte yandan inlemekten kurtulamayan ağır hasta da ölür.

 

Eğilen baş kesilmez.
Bize teslim olan, hatasını anlayıp af dileyen, bize sığınan kişi bağışlanmalıdır. Bu davranış Türk-İslâm geleneğinin önemli bir kuralıdır.

Eğreti ata (el atına) binen tez iner.
Başkasının malına, yetkisine ve gücüne güvenerek iş yapan yarı yolda kalır. Çünkü kısa bir süre sonra bunları asıl sahibine iade etmek zorunda kalacaktır.

Eğri otur, doğru söyle.
Yalnızca seni ilgilendiren konularda özgür sayılabilirsin, sana kimse karışamaz; istediğin gibi yer, içer, giyinir ve oturursun. Ancak toplumu ilgilendiren konularda doğru konuşmalı, yalandan kaçınmalısın; eğer çıkar kaygısı ile yalan söyler, doğruyu eğri diye gösterirsen toplumu ayakta tutan güven duygusunu sarsmış olursun.

Ek tohumun hasını, çekme yiyecek yasını.
Bir işten sağlıklı bir sonuç almak istiyorsan onu sağlam temel üzerine oturt. Nitelikli tohumdan güzel ve bol ürün alındığı bilinen bir şey. Bunun gibi nitelikli insan, nitelikli araç ve gereçle iyi iş yapılır; olumlu sonuç alınır.

Ekmeden biçilmez.
1. Verim alınmak isteniyorsa mutlaka emek ve çaba harcanmalı; para yatırılmalıdır.
2. Birine iyilik yapıp fedakârlık göster ki, benzer şekilde karşılığını alabilesin.

El el ile, değirmen yel ile.
Nasıl ki bir değirmenin dönüp buğdayı öğütebilmesi için rüzgâra ihtiyacı varsa, insanın da birtakım ihtiyaçlarını karşılaması, işlerini görebilmesi için diğer insanlara ihtiyacı vardır. Çünkü toplum hayatı yardımlaşma esası üzerine kurulmuştur, insan tek başına bütün işleri yürütemez ve başarıya ulaşamaz.

El elden üstündür.
Bir kimse, kendisinden üstün olan bir başkasının da olabileceğini bilmeli; "hiç kimse bu işi benden daha iyi yapamaz" dememelidir.

Fakirlik ayıp değil, tembellik ayıp.
İnsanın kusur ve eksiği, ahlâkî yönü varlıkla belirlenemez. Bu bakımdan yoksul olması, geçimini sağlamakta güçlük çekmesi utanılacak bir durum değildir. Asıl utanılacak durum ve davranış, gücü varken tembellik edip çalışmamak ve yoksul düşmektir.

Fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış.
1. Yapamayacağı kadar ağır bir iş varken başka bir iş daha yüklenmek son derece sakıncalıdır. İnsan önce kendi işini yapıp düzlüğe çıkmalı, daha sonra başkalarının yükünü omuzlamayı düşünmelidir.
2. Kendisi sığıntı durumunda iken yanına bir kişi daha almak yanlış ve tutarsız bir davranıştır.

Faydasız baş mezara yaraşır.
Mademki yaşıyor, o hâlde bir işe yaramalıdır insan. Ne kendisine, ne de etrafına bir yararı, bir kârı dokunmayan ve ona buna yük olan kişinin yaşaması ile ölmesi arasında bir fark yoktur.

Fazla (artık) mal göz çıkarmaz.
O an için ihtiyaç duyulmayan mal, ne kadar ve ne türden olursa olsun elden çıkarılmamalıdır. Hiç umulmadık bir günde ona gerek duyulabilir. Ayrıca malın çok olmasının kimseye bir zararı da yoktur.

Fırsat her vakit ele geçmez.
Ele en iyi biçimde yararlgeçirilen imkân veya durumdan anmak gereklidir. Çünkü insanın karşısına çok seyrek çıkar.

Fukaranın tavuğu tek tek yumurtlar.
Yoksulun şansı hemen hemen hiç gülmez. Onun eline geçen imkânlar da öyle çok değildir. İmkânları sınırlıdır; bunun için, hangi işe el atarsa atsın, zengin gibi kazanamaz. Umduğundan fazla kazandığı görülmemiştir.

Gafile kelâm, nafile kelâm.
Çevresindeki gerçekleri görmeyen, sezmeyen, bilgisiz, dalgın kimseye ne söylense kâr etmez. O, bildiği gibi hareket eder. Dolayısıyla ona söylenecek her söz boşa gider.

Gammaz olmasa tilki pazarda gezer.
Gizli-saklı, kanunsuz yollarla çıkar sağlamayı iş edinen kimseleri, söz getirip götüren kimselerin varlığı korkutur. Dolayısıyla bunlar yakayı ele vereceklerinden çekinerek, herkesin içinde öyle uluorta dolaşamazlar.

Garip kuşun yuvasını Allah yapar.
Kimsesiz, zavallı, yoksul ve güçsüz kişiye yüce Allah yardım eder. Hiç ummadıkları bir yerden kendilerine yardım eli uzanır ve darda kalmazlar. Yüce Allah onları korur, gözetir ve mal sahibi yapar.



 

Gâvurun ekmeğini yiyen, gâvurun kılıcını çalar.
Kişi geçimini kimden sağlıyorsa, kimin hizmetinde ise, ne kadar merhametsiz ve acımasız olursa olsun, ne kadar fikirleri uyuşmazsa uyuşmasın onun yanında olur; onun istediklerini yerine getirir.

Gelen gidene rahmet okutur (Gelen gideni aratır).
Bir işe veya göreve sonradan gelen, orada daha önce çalışandan daha başarısız ve geçimsiz olabilir. Dolayısıyla beğenmediğimiz o eskiyi bize aratır ve "keşke o gitmeseydi, o çok iyiydi" dedirttiği olur.

Gelene git denilmez.
1. Kendiliğinden gelen güzel bir şeyi, faydayı geri çevirmek doğru olan ve yakışık alan bir şey değildir.
2. Gelenek ve göreneklerimize göre, kendiliğinden gelen konuğu kabul etmeyip geri çevirmek doğru bir davranış olmaz.

 
Gemisini kurtaran kaptan.
Tehlikeli, güç bir duruma düşüp de ortalık iyice karışınca kimileri kendi başlarının çaresine bakarlar. Bunlar ne yapıp yapıp kurtulur ve iyi sonuca ulaşırlar.

Gençliğin kıymeti ihtiyarlıkta bilinir (anlaşılır).
İnsanın gençliği göz açıp kapayıncaya kadardır. Ne olup bittiği pek anlaşılamadan geçip gider. İnsan ihtiyarlayınca şöyle düşünür, yapılacak pek çok şeyin varolduğunu fark eder. Ancak iş işten de geçmiştir. Çünkü bunları yapacak ne gücü ne de zamanı vardır. İşte o an, gençliğin ve gençlik günlerinin ne denli kıymetli olduğunu anlar.

Gençlikte para kazan (taş taşı), kocalıkta kur kazan (ye aşı).
Gençlik, insanın en verimli çağıdır. Güç ve enerji doludur. İnsan işte bu dönemde çalışıp para biriktirmeli, mal-mülk sahibi olmalıdır. Çünkü ihtiyarlayıp gücünü yitirdiği, çalışamadığı dönemde ona ihtiyaç duyacaktır. Elinde olduğu için de rahat yaşayacak ve sıkıntı çekmeden gün geçirecektir.

Giden kağnının gölgesinde oturulmaz.
Başkasına ait olan herhangi alet veya malzemeden istediğin zaman istifade edemezsin

 
Hacı hacı olmaz gitmekle Mekke`ye, dede dede olmaz gitmekle tekkeye.
Bir işte asıl olan iyi niyet, samimiyet ve içtenliktir. Bunlar olmadan bir işi görünüşte ve şeklen yapmakla o iş gerçekten yapılmış olmaz. Böyle yapılırsa gerçekten iyi sonuç alınıp amaca ulaşılamaz.

Hacı hacıyı Mekke'de bulur.
Aynı amaç için çabalayanlar birbirleriyle buluşabilirler.

Hak gelince, batıl gider.
Kur`anıkerim`deki "Hak geldi, bâtıl zâil oldu" âyetinden yola çıkılarak oluşturulan bu atasözünde, "Hak", Yüce Allah`ın emri, hükmü anlamındadır; "bâtıl" ise doğru ve gerçeğin karşıtıdır. Dolayısıyla bir anlaşmazlık sırasında doğrudan ve gerçekten yana olunur, insaflı ve adaletli hüküm verilirse, doğru ve gerçeğin karşısında olan zalimler çekip gitmek zorunda kalırlar.

Hak yerde kalmaz.
Gerçek, doğru, adalet, insaf ve haklı kazanç hiçbir şekilde yok edilemez. Kişinin hakkı olan şey ya bu dünyada, ya da öbür dünyada kendisine verilir. Hakkı hor görenler, çiğnemeye kalkışanlar, inkâr edenler büyük bir aldanış içindedirler.

Hamala semeri yük değildir (olmaz).
İnsana kendi işi ağır gelmez. Çünkü üstlendiği iş ve sorumluluk yaşadığı hayatın tabiî bir sonucudur.

 


Hamama giren terler.
Bir işe girişen kimse, o işin güçlüklerini, sıkıntılarını ve masraflarını göze almalıdır. Çünkü bu işin durumunu, sorumluluğunu kendi isteğiyle kabul etmiştir.

Haramın temeli olmaz (Haramdan şifa olmaz).
Yüce Yaratıcı`nın yasak ettiği yollardan, emeksiz ve haksız olarak bir şeye el atıp sahip olmak haramdır. Bu çeşit kazanç insana ne tat verir, ne de yarar getirir. Kişi o şeyden gereği gibi faydalanamaz, geldiği gibi çabuk gider, hayrını göremez.

Harman dövmek keçinin işi değil.
Hemen her işin bir yapılma biçimi ve ustası vardır. Ağır, önemi büyük işleri öyle herkes yapamaz. Hele bu işler acemi kimselere hiç bırakılamaz. Bu tür işlerden iyi sonuç almak isteyenler, işlerini mutlaka ehline vermelidirler.

 

Hastalık sağlık bizim (insan) için.
Sağlıklı bir insan organizmasında birtakım değişikliklerin ortaya çıkmasıyla fizyolojik görevlerin aksaması, dolayısıyla sağlığın bozulması son derece tabiîdir. Bu sebeple, hasta olmamak için önceden tedbir almalı, her halükârda hastalığa yakalanırsa da bunu büyütmemeli insan.

 
Hatasız kul olmaz.
Hiçbir insan tam değildir. Her insan bilerek ya da bilmeyerek yanılıp yanlışlığa düşebilir, suç işleyebilir, günaha girebilir. Kusurları bakımından insanlara fazla yüklenmek doğru değildir. Önemli olan insanların hatalarını yüzüne vurmak değil, hatalarını azaltmada onlara yardımcı olmaktır.

Hay`dan gelen, Hu`ya gider (Selden gelen, suya gider).
Sözün gerçek anlamında "Hay" ve "Hû" Allah demektir. Yani Allah`tan gelen, yine Allah`a gider anlamındadır bu söz. Ancak halk arasında mecazî bir anlam kazanmıştır. Kolay ve emeksiz kazanılan şeyler elden kolay çıkar. Elde kalıcı olanlar, emek sarf edip alın teri dökerek kazanılan şeylerdir.

Isıracak köpek dişini göstermez.
İnsana kötülük yapacak olan kişi bunu daha önceden haber vermez. İnsanlara açıkça düşman olanlardan çok, bu düşmanlığı gizliden gizliye yapan kimselere daha çok dikkat etmek gerekir.

Irmak kenarına çeşme yapılmaz.
Var olan ve herkesin hizmetine sunulmuş bir şeyin yanına onunla aynı işi gören, ondan daha kullanışsız bir şey yapmak akıllıca değildir.

İki dinle, bir söyle.
Bir olay hakkında hüküm ya da karar verirken, o olaya dahil herkesi dinlemek, onda göre söz söylemek gerekir.

İnsan yedisinde ne ise, yetmişinde de odur.
İnsanların küçüklükte edindiği davranışları, alışkanlıkları, ne kadar zaman geçerse geçsin değiştirilmesi zordur.

İyilik yap, denize at; balık bilmezse Halik bilir.
İyilik, karşılıksız yapılması gereken bir eylemdir fakat insanoğlu yaptığı iyilik karşısından en azından değerinin bilinmesini ister. İnsanlar iyilik yapan kişinin değerini bilmezse Allah mutlaka onu görür.

Kara haber tez duyulur.
Kötü olaylar insanları daha çabuk etkilediğinden haberinin yayılması daha çabuk olur.

Kaynayan kazan kapak tutmaz.
Büyük çaplı olaylar, küçük görülen bazı unsurların zaman içinde insanları etkilemesiyle öyle bir aşamaya gelir ki ansızın patlak verir.

Keskin sirke küpüne zarar verir.
Öfkesini kontrol edemeyen kimse, çevresinden önce kendine zarar verir; sağlığı bozulur, saygınlığını yitirir, işlerini berbat eder.

Kelin ilacı olsa başına sürer.
Kendi çaresizliğine çözüm bulamayan kişi, başkalarının çarelerinin çözümünde de yetersiz kalır.

Kimse yoğurdum ekşi demez.
İnsanlar kendi yaptıklarını, kendi ürünlerini, kendi davranışlarını kötülemez. Eleştirileri kabul etmez.

Korkunun ecele faydası yoktur.
İnsanlar başlarına gelecek kötü bir olayı korkarak engelleyemezler. O olay için korkuya kapılmak yerine önlem almak gerekir.

Leyleğin ömrü laklakla geçer.
Hiçbir iş yapmak istemeyeni aylak kimseler vakitlerini boş konuşarak geçirirler.

 

Lodosun gözü yaşlı olur.
Lodos rüzgarı doğası gereği sıcak olur fakat nemli eser, arkasından mutlaka yağmur gelir.

Mal canın yongasıdır.
İnsan malına gelen zarardan, kendi canına zarar gelmiş gibi acı çeker. Bu nedenle malına sahip çıkar, onu korumak için elinden geleni yapar.

Mart kapıdan baktırır, kazma-kürek yaktırır.
Mart ayı her ne kadar güneşli geçse de soğukların şiddeti azalmaz. İnsan bu güneşli havaya aldanıp yeteri kadar yakacak hazırlamayınca elindeki kazma, kürek gibi eşyaların tahta saplarını yakıp ısınmak zorunda bile kalabilir.

Minareyi çalan, kılıfını hazırlar.
Gizlenemeyecek kadar büyük bir suç işleyen kimse, suçu işlemeden önce suçun ortaya çıkmaması için gerekli önlemleri alır.

Misafir kısmetiyle gelir.
Eve gelen misafir ev sahibine yük değildir. Misafir gelen eve bereket de gelir.

Namazda gönlü olmayanın ezanda kulağı olmaz.
Bir işi yapmak istemeyen kimse, o işin geleceği vakti beklemekte isteksiz olur ya da önemsemez.

Neren ağrırsa canın oradadır.
İnsan vücudunda meydana gelen acı ve ağrılar, vücudun neresinde ortaya çıkarsa çıksın sanki en büyük acı oymuş gibi hissettirir.

Nerde birlik, orda dirlik.
Bir yerde insanlar duygu, düşünce ve inançlarında birlikte hareket ederler, yapacakları işleri birlikte yaparlarsa, o yerde düzen, huzur ve mutluluk olur.

Nikahta keramet vardır.
Evlenecek olan iki kişi arasında birtakım sorunlar varsa, evlenip beraber yaşamaya başladıklarında, beraberce bu sorunların üstesinden gelebilirler.

Neye niyet, neye kısmet.
Hayırlı bir iş yapmak için hazırlanan kimsenin bazen aklındaki olmaz fakat o işten daha iyi daha hayırlı bir işe vesile olur.

Olacakla öleceğe çare bulunmaz.
İnsan kaderini yaşar. Kaderin kişinin karşısına getireceği sıkıntıları daha önceden engellemenin bir yolu yoktur.

Olmayacak duaya amin denmez.
Gerçekleşmesi imkansız bir iş için çaba göstermek boşunadır.

Ortak atın beli sakat olur.
İnsan, kendi malı olmayan şeyleri hor kullanır. Ortaklaşa kullanılan bir mal, ortaklardan her biri ondan daha çok yararlanmayı düşüneceğinden çabuk yıpranır, kullanılamaz hale gelir.

Oynamasını bilmeyen gelin yerim dar dermiş.
Bazı başarısız kişiler, başarısızlıklarını açık etmemek için türlü bahanelerin arkasına saklanırlar.

Önce can, sonra canan.
İnsanlar iç güdüsel olarak önce kendi hayatlarını korumak isterler. İnsanların kendi canları, hayatta en çok sevdiği kişilerden bile daha kıymetlidir.

 

Öpülecek ele tükürülmez.
Toplumda saygınlık kazanmış kişiye saygı göstermek, ona zarar vermemek gerekir.

Papaz her zaman pilav yemez.
Daha önce yapılan bir işte kullanılan yöntem, aynı işte daha sonradan işe yaramayabilir. Şartlar her an değişebilir.

Paça ıslanmadan balık tutulmaz.
Hiçbir başarı zahmet çekilmeden kazanılmaz.

Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Bir işin, olayın veya durumun nasıl sonuçlanacağı şu anki gidişinden anlaşılabilir.

Rüzgar eken fırtına biçer.
Bir kimse kötülük yaparsa, o kötülüğün daha fazlası başına gelir.

Rüzgara tüküren kendi yüzüne tükürür.
Kendinden daha kuvvetli, daha üstün bir kişiye zarar vermeye çalışmak, kendinin zarar görmenle sonuçlanır.

Sabreden derviş, muradına ermiş.
Her iş kolayca sonuçlanmaz. O işin olması gereken şartlar yerine geldikçe iş sonuçlanır. Bu nedenle sabırla beklemek, acele etmemek gerekir.

Sahipsiz kapı anahtarsız açılır.
Yalnız kalan, hiç kimseden destek görmeyen bir insanı kandırmak çok kolaydır.

Sakınılan göze çöp batar.
Sevilen bir şeyin ya da kişinin başına kötü bir şey geleceğini düşünerek tedirgin olmak, o şeye zarar gelmesini engellemez. Tedbir almak gereklidir.

Şimşek çakmadan gök gürlemez.
Bazı felaketlerin meydana geleceğine yakın belirtileri mutlaka görülür.

Şeyh uçmaz, müridi uçurur.
Bir kimseye körü körüne bağlanan kişiler, o kişinin aslında yapmadığı şeyleri yapacağını düşünürler; herkesi buna inandırmaya çalışırlar.

Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz.
Bir iş yapılırken o işte emeği olmayan kimse, o işin sonuçlarından yararlanma hakkı olmaz.

Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
Bir insan ne kadar kötü olursa olsun, nazikçe, yerinde, o kişinin hoşuna giden sözler söylenerek ikna edilebilir.

Tereciye tere satılmaz.
Bir insana çok iyi bildiği bir şey hakkında bilgi verilmez. Bunu yapan kişi gülünç duruma düşebilir. (Tere: turpgillerden, bol yapraklı, yaprakları salata olarak yenen baharlı, otsu bir bitki)

Tekkeyi bekleyen, çorbayı içer.
Yaptıkları işte sabır gösteren kişiler bunun sonucunda mutlaka mükafatlarını alırlar.

 

Ucuz etin yahnisi kara olur.
Normalden daha ucuz fiyatta alınan bir malın mutlaka bir kusuru vardır.

Ummadığın taş baş yarar.
İnsanlar önemsemediği, küçük gördüğü bir şeyden büyük zararlar görebilirler.

Uyuyan yılanın kuyruğuna basılmaz.
Her felaketin bir sebebi vardır. Bu sebep bilindiği halde üstüne gidilmek akıllıca değildir.

Üzüm üzüme baka baka kararır.
Tüm zamanlarını beraber geçiren kişiler, bir müddet sonra birbirlerine benzemeye; birbirlerinin davranışlarını yapmaya başlayabilirler.

Üzümünü ye, bağını sorma.
Ulaşılan imkanları kaynağını sormak her zaman doğru bir davranış değildir.

Vakitsiz öten horozun başını keserler.
Her işin bir zamanı vardır. Zamanı dışında yapılan işlerden insanlar zarar görebilirler.

Veren eli herkes öper.
Bencillik yapmayan, malını mülkünü paylaşan, yardım sever insanlar toplumda saygı görür.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
Yalan söyleyenin yalanı eninde sonunda ortaya çıkar.

Yanlış hesap Bağdat’tan döner.
Bir işte bir yanlışlık varsa, o işin yanlışlığı eninde sonunda mutlaka anlaşılır.

Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.
Bazı suçlu kimseler yakalandıkları zaman suçlarını kabul etmedikleri gibi, karşısındaki kişiyi suçlu çıkarmaya çalışır.

Zararın neresinden dönersen kardır.
Yapılan bir işten zarar edildiğinin farkına varıldığı anda o zararın gerçekleşmemesi için önlemler almak bile kar yerine geçer.

Zenginin malı, züğürdün çenesi yorar.
Fakir kimse fakirlikten kurtulacak çözümler arayıp bunu uygulamak yerine zenginlerin malından, mülkünden, gezip tozmasından bahsederek vakit geçirirse hep fakir kalır.

Zenginin horozu bile yumurtlar.
Varlıklı kişi, parası sayesinde olanaksız gibi görünen işleri bile gerçekleştirir.

Zorla güzellik olmaz.
Bir kişiye beğenmediği şeyi beğendirmeye zorlamakla sonuca ulaşılamaz.

Züğürtlük zadeliği bozar.
Çok zengin kişiler toplumda saygı görür. Zengin kişi zamanla fakirleşirse, saygınlığını da kaybeder.