Sümbülün Doğuş hikayesi ve yetiştirldiği yerler
Sümbül, Hyacinthus cinsine ait soğanlı bitkilerden olup daha önce zambakgiller (Liliaceae) familyasının üyesi olarak kabul edilmekte iken şimdi yeni bir familya olan hyacinthaceae altında incelenmektedir. Sümbüllerin anayurdunu doğuda İran ve Türkmenistan’a kadar dağılım gösteren doğu Akdeniz bölgesi oluşturmaktadır. Hyacinthus, Yunan mitolojisinde Sparta Kralı’nın genç oğlu olup yeniden doğuşu simgelemektedir.
Bu tür 15-20 cm yükseklikte, çok yıllık, otsu bir bitkidir. Çiçekler 6 parçalı, kuvvetli kokulu, açık veya koyu mavi renkli ve kısa saplıdır. 5-15 çiçek gövde üzerinde seyrek bir salkım yapar.
Ülkemizde iki alttürü vardır. Bunlardan alttür “orientalis” İçel, Hatay, özellikle Osmaniye ve çevresinde yaygındır. Diğer alttür olan “chionophilus” ise Kayseri, Sivas, Kahramanmaraş ve Tunceli çevrelerindeki dağlarda yabani olarak yetişir ve endemiktir.
Yumruları haricen yumuşatıcı ve çıban açıcı olarak kullanılır. Soğan ezilir, sütte pişirilir ve elde edilen merhem çıban üzerine sürülür. Tohumları eskiden iştah açıcı, sarılık ve belsoğukluğunu tedavi edici olarak dahilen kullanılırdı.
Osmanlılar döneminde çok sevilen ve Osmanlı saraylarında yetiştirilmek üzere toplandığı bilinen bir süs bitkisi idi. Bu dönemde yetiştirilen sümbül çeşitlerinin renkli resim ve isimlerini taşıyan bir elyazması Topkapı Sarayı Kütüphanesinde bulunmaktadır (Musavver Sümbülname, 1149/1737, Topkapı Sarayı Kütüphanesi No.H.413).
Islah edilmiş sümbül melezlerinin Avrupa’ya ilk kez İstanbul’dan gönderildikleri bilinmektedir. Bu bitkinin Hollanda’da ki lale çılgınlığını bir krizle sonlandırarak, lale zenginlerinin bir bir iflas ettiği dönemde Avrupa’da lalenin yerine geçip ön plana çıktığı gözlenmiştir. Biz de ise gül ve lalelerin üzerine geçemeseler de, XV. Yüzyıldan itibaren şiirimizin, süsleme sanatlarımızın ve bahçelerimizin en gözde çiçeklerindendir.
Evliya Çelebi’nin “Seyahatname”sinde de sümbül ile ilgili ilginç bir bilgiye rastlanır; Antakya yöresi Belen dağlarında yetişen sümbülleri anlatmaktadır. Ünlü gezginimize göre, Karaağaç Kınıkhan yolu üzerinde Bakras Kalesi çevresindeki köylüler, dağlardan çıkarmış oldukları sümbül soğanlarını Bursa ve İstanbul gibi büyük şehirlerde Bakras sümbülü adıyla satarlar ve geçim sağlarmış. İyi sümbül yetiştirmenin sanat sayıldığı o dönemde, bazı nadide sümbül soğanlarına bir fındık altın ödendiği dahi olurmuş.
Osmanlı döneminde, saray bahçelerinde kullanılacak olan sümbül soğanlarının genellikle Maraş ve Halep’ten getirildiğini Osmanlı fermanlarından öğreniyoruz.
IV. Murad döneminde bu bölgelerden 100.000 adet sümbül soğanı getirtilerek saray bahçelerine dikilmiştir.